11 Şubat 2013 Pazartesi

Çekmeköy Mud Challenge 50K

"The only thing limiting what you can do is what you believe. Challenge your limiting beliefs."
"Yapabileceklerinizi sınırlayan tek şey inandığınız şeylerdir. Sizi sınırlayan inanışlarınıza meydan okuyun."

Bu seneki ana hedefe, Nisan ayında yapılacak İznik 130 km. koşusunu koymuştum. Antrenman programını da buna göre şekillendirdim. Programa resmi/gayri resmi, patika ağırlıklı koşuları mümkün olduğunca ekledim. Özellikle Çekmeköy koşularını atlamak istemiyordum, çünkü İznik koşusu için daha iyi bir antrenman parkuru İstanbul’da yok sanırım. Üstelik Florya’da oturduğumu ve Çekmeköy orman içine pek aşina olmadığımı da hesaba katarsak, kendi başıma gidip oralarda koşma olasılığım da oldukça düşük.

13 Ocak tarihinde yapılan 40 km.den sonra 10 Şubat’taki 50 km. mud challenge (Çamur savaşlarının ikincisi) da benim için iyi bir antrenman olacaktı.

Giyecek, yiyecek hazırlıkları akşamdan yapıldı.

Sabah kalktıktan sonra tahıl gevreği, biraz süt, bal ve tarçınla hazırladığım kahvaltımı yapıp, giyindikten sonra evden çıktım. Yolda da bir elma ile yarım muzu mideye indirince kahvaltı tamam oldu.

7:30 gibi Çekmeköy’de kayıt ve start alanına geldim. Geçen ayki az katılımlı (ne yazık ki) koşudan sonra bugün katılım fena değildi. Dailymile’dan ve koşulardan tanıdık arkadaşlar da vardı bu sefer.
Hava çok soğuk değildi. Hafiften yağmur atıştırıyordu ara ara. Yağmurluk giyip giymeme konusunda tereddütte kaldım ama giymemeye karar verdim. Çantanın içine koyup yanıma aldım. Kayıtları yaptırıp göğüs numarasını da aldıktan sonra 8:15 gibi koşu başladı.

Koşu detayları
20 km. duyurulmamış olmasına rağmen (ya da ben duymadım) 20 km. parkuru da düzenlenmişti. Bunun dışında 30km, 40km ve 50km parkurları vardı. Bu sayede daha çok katılım sağlandı sanırım.

Foto: Bahadır Tuncay

Bu koşuda, İznik 130 koşusunda kullanmayı planladığım Raidlight sulukları ve Deuter speedlite 15 (Ağırlık: 380 g.) model 15 lt.lik çantayı ilk defa denemeye çıkardım. Daha önceki koşuda da Salomon XA 3D Ultra2 ayakkabıları denemiş ve memnun kalmıştım. Bu sefer de çanta beklentilerimi karşılamıştı. Bana göre tek eksiği bel perlonunda ufak tefek malzemeleri koyacak cep olmaması. Onu da, maratonlarda jel koymak için kullandığım bel çantasıyla hallediyorum. Suluklar ise maalesef beni tatmin etmedi. Türkiye’de ve yurt dışı ultralarda bu sulukları kullanan çokça koşucu gördüm; o yüzden ben becerememiş olabilirim ama bir türlü sabit tutamadım. Özellikle doluyken çok fazla sallanıyor ve inanılmaz çalkalanma sesi çıkarıyordu. Koşu süremi olumsuz etkilediğini düşünmüyorum ama ciddi şekilde rahatsız oldum. Bunun dışında zahmetsizce bir suluktan su diğerinden elektrolit içeceği yudumlamak gerçekten pratik. Keşke öncesinde daha kısa koşularda denemiş olsaydım diye düşündüm. Bir şekilde sabitleyip günlük koşularda denemeye karar verdim ama su torbası fikri İznik için ağır basmaya başladı.

50k Parkur Görüntüsü
Parkur iyi bir şekilde işaretlenmişti. İlk birkaç km. küçük kopmalarla devam ettikten sonra herkes kendi temposunu buldukça aralar açılmaya başladı. Kafamdaki hedef sürem 6 saatti. İlk birkaç km. geçtikten sonraki zeminin koşulabilir ve iniş çıkışların da dengeli olmasıyla hedef tempomun üzerinde gidebildim. Öyle ki, bu tempoda devam edersem 5:30 civarında koşuyu tamamlayabileceğimi hesaplıyordum. Üstelik 10 km.den sonra kendimi başlangıçtakinden daha iyi hissetmeye başlamıştım. (Ertesi gün süreler açıklandığında hem 2012 İznik 126k ve hem de Runfire Cappadocia 1.si Mahmut Yavuz'un, bu koşuyu da 1. sırada 5:35 sürede bitirdiğini öğrenince, ultra maraton tecrübesizliğimin nasıl yanlış öngörülere neden olduğunu anladım.) Yol boyunca hep kırmızı-beyaz şeritlerle birlikte sarı bayraklar da kullanılmıştı ama 26. km civarı, bir süre sadece şeritleri görüp sarı bayrak görmeyince, yanlış yolda olduğum hissine kapıldım. Gerçi yol bariz bir şekilde devam ediyordu ama “bir yerlerde patika girişi vardı da kaçırdım mı acaba” diyerek en son sarı bayrağa kadar geri döndüm. O an 350 m. kadar döndüğümü hesapladım ama yarış sonrası diğer arkadaşların mesafe kayıtlarıyla karşılaştırınca toplam dönüş-geri dönüş mesafesi 500 m. kadar olmuş.
Ocak 40k koşusundan. O zaman ayakkabıyı kurtarabilmiştim
Kendimi iyi hissetme durumu yaklaşık 30. km.ye kadar devam etti. 30 km.yi geçip de sola döndüğümde bir duvarla karşılaşmak moral olarak ilk şoku yaşattı. En büyük zaafım olan yokuşlardaki zorlanmayla birlikte ortalama hızım oldukça düştü. Yokuşlar ardı ardına geliyordu. Aradaki düzlükler veya kısa inişler nefesimi toparlamaya izin vermiyordu. Üstelik zemin de, koşmak bir yana yürümeği bile eziyet haline getirmişti. Kimi yerlerde çamurlar ayakkabıda birikiyor, ayakkabıyı inanılmaz ağırlaştırıyordu. Bazı yerlerde de ayakkabı çamura yapışıp adım atmayı inanılmaz zorlaştırıyordu. Öyle ki, bir su birikintisinden geçerken, sert olmasını umut ettiğim bir çamur kümesine basıp adımımı attığımda ayakkabıyı kaptırıverdim. Tek ayak sekerek geri dönüp ayakkabıyı çıkarmaya çalışırken, tek ayaktan aldığım güç yeterli olmadı ve diğer ayağımı da çamurların ve suların içine basmak zorunda kaldım. Çaresiz, bu şekilde ayakkabıyı tekrar giydim. Biraz ilerideki avcı amcanın yanından geçerken amca bana “kuru yer varken niye çamurlara bastın?” diye alaycı bir soru yöneltince bir ayakkabıyı bıraktığım yere baktım bir de avcının suratına; diyecek bir şey bulamadım.

Ocak koşusundan bir foto daha

Orman içinde bu meyvelerden bolca var

40. km’ye kadar bu şekilde devam ettim. Saate baktığımda 4:45 civarı bir sürede gelmiştim buraya. Hala 6 saat civarında bitirebileceğimi düşünüyordum. Bundan sonra dik patika inişinin ardından, hafif ama uzun çıkışlarla, tatlı inişlerle karışık, yaklaşık 4 km. daha devam ettim. Nefesim oldukça zorluyordu; bu yüzden düzlüklerin de bir kısmını yürüyerek geçmek zorunda kaldım. 50k. mesafeye yaklaştığımda, geçen koşudan hatırladığım başlangıç yerine giden yola hala ulaşamamış olduğumu fark ettim. Saatin GPS izine baktığımda başlangıç/bitiş noktasına ulaşmak için 50 km.nin üzerine yaklaşık 2km. kadar daha gidecekmişim gibi görünüyordu. Böylece, bitişe ulaşma süremin 6 saatin bir hayli üstüne çıkacağı da belli oldu. Bitişe vardığımda tükenmemiş ve güçlü olmayı umuyordum koşunun başlangıcında. Bitişe 6:40 sürede geldim. Toplam mesafe de 53,5 km. oldu; benim koşu kariyerimin(!) en uzun 4. koşusu oldu. Tahminimden fazla yorulmuş ama yine de tükenmemiş vaziyetteydim.
Yükselti grafiği
Bu koşuda Bakiye Duran, diğer gönüllü arkadaşın işi olması sebebiyle, orman içi etaplarda tek başınaydı. Parkurda 2 adet (3 de olabilir, yedek suyum olduğu için dikkat etmeyip bir yerdekini atlamış olabilirim) su istasyonu vardı. Parkur iyi bir şekilde işaretlenmişti. Bakiye Abla’nın özverisi gerçekten takdire değer. Diğer gönüllüler ise, koşu öncesi kayıt almanın dışında, bitiş noktasında öyle müthiş bir sofra hazırlamışlardı ki yarışın bütün yorgunluğunu attık neredeyse. Kahve, semaverden çay, üstü yağlanmış taze kızartılmış sıcak ekmek, peynir, domates, bisküviler, kakaolu fındık kreması… hepsi müthişti ve koşunun üstüne çok iyi geldi. Onların da hepsine yürekten teşekkür ediyorum.
Koşuyla ilgili güzel bir rapor ve fotolar Aykut'un (izninle) bu yazısında.

Artık Mart’taki gece koşusunu beklemeye başlıyoruz.