"The only thing limiting what you can do is what you believe. Challenge your limiting beliefs."
"Yapabileceklerinizi sınırlayan tek şey inandığınız şeylerdir. Sizi sınırlayan inanışlarınıza meydan okuyun."
Bu seneki ana hedefe, Nisan ayında yapılacak İznik 130 km.
koşusunu koymuştum. Antrenman programını da buna göre şekillendirdim. Programa
resmi/gayri resmi, patika ağırlıklı koşuları mümkün olduğunca ekledim.
Özellikle Çekmeköy koşularını atlamak istemiyordum, çünkü İznik koşusu için
daha iyi bir antrenman parkuru İstanbul’da yok sanırım. Üstelik Florya’da
oturduğumu ve Çekmeköy orman içine pek aşina olmadığımı da hesaba katarsak,
kendi başıma gidip oralarda koşma olasılığım da oldukça düşük.
13 Ocak tarihinde yapılan 40 km.den sonra 10 Şubat’taki 50
km. mud challenge (Çamur savaşlarının ikincisi) da benim için iyi bir antrenman
olacaktı.
Giyecek, yiyecek hazırlıkları akşamdan yapıldı.
Sabah kalktıktan sonra tahıl gevreği, biraz süt, bal ve
tarçınla hazırladığım kahvaltımı yapıp, giyindikten sonra evden çıktım. Yolda
da bir elma ile yarım muzu mideye indirince kahvaltı tamam oldu.
7:30 gibi
Çekmeköy’de kayıt ve start alanına geldim. Geçen ayki az katılımlı (ne yazık
ki) koşudan sonra bugün katılım fena değildi. Dailymile’dan ve koşulardan
tanıdık arkadaşlar da vardı bu sefer.
Hava çok soğuk değildi. Hafiften yağmur atıştırıyordu ara
ara. Yağmurluk giyip giymeme konusunda tereddütte kaldım ama giymemeye karar
verdim. Çantanın içine koyup yanıma aldım. Kayıtları yaptırıp göğüs numarasını
da aldıktan sonra 8:15 gibi koşu başladı.
Koşu detayları |
20 km. duyurulmamış olmasına rağmen (ya da ben duymadım) 20
km. parkuru da düzenlenmişti. Bunun dışında 30km, 40km ve 50km parkurları
vardı. Bu sayede daha çok katılım sağlandı sanırım.
Foto: Bahadır Tuncay |
Bu koşuda, İznik 130 koşusunda kullanmayı planladığım
Raidlight sulukları ve Deuter speedlite 15 (Ağırlık: 380 g.) model 15 lt.lik
çantayı ilk defa denemeye çıkardım. Daha önceki koşuda da Salomon XA 3D Ultra2
ayakkabıları denemiş ve memnun kalmıştım. Bu sefer de çanta beklentilerimi
karşılamıştı. Bana göre tek eksiği bel perlonunda ufak tefek malzemeleri
koyacak cep olmaması. Onu da, maratonlarda jel koymak için kullandığım bel çantasıyla
hallediyorum. Suluklar ise maalesef beni tatmin etmedi. Türkiye’de ve yurt dışı ultralarda bu sulukları kullanan çokça koşucu gördüm; o yüzden ben becerememiş
olabilirim ama bir türlü sabit tutamadım. Özellikle doluyken çok
fazla sallanıyor ve inanılmaz çalkalanma sesi çıkarıyordu. Koşu süremi olumsuz
etkilediğini düşünmüyorum ama ciddi şekilde rahatsız oldum. Bunun dışında
zahmetsizce bir suluktan su diğerinden elektrolit içeceği yudumlamak gerçekten
pratik. Keşke öncesinde daha kısa koşularda denemiş olsaydım diye düşündüm. Bir
şekilde sabitleyip günlük koşularda denemeye karar verdim ama su torbası fikri
İznik için ağır basmaya başladı.
50k Parkur Görüntüsü |
Parkur iyi bir şekilde işaretlenmişti. İlk birkaç km. küçük
kopmalarla devam ettikten sonra herkes kendi temposunu buldukça aralar açılmaya
başladı. Kafamdaki hedef sürem 6 saatti. İlk birkaç km. geçtikten sonraki
zeminin koşulabilir ve iniş çıkışların da dengeli olmasıyla hedef tempomun
üzerinde gidebildim. Öyle ki, bu tempoda devam edersem 5:30 civarında koşuyu
tamamlayabileceğimi hesaplıyordum. Üstelik 10 km.den sonra kendimi
başlangıçtakinden daha iyi hissetmeye başlamıştım. (Ertesi gün süreler açıklandığında hem 2012 İznik 126k ve hem de Runfire Cappadocia 1.si Mahmut Yavuz'un, bu koşuyu da 1. sırada 5:35 sürede bitirdiğini öğrenince, ultra maraton tecrübesizliğimin nasıl yanlış öngörülere neden olduğunu anladım.) Yol boyunca hep
kırmızı-beyaz şeritlerle birlikte sarı bayraklar da kullanılmıştı ama 26. km
civarı, bir süre sadece şeritleri görüp sarı bayrak görmeyince, yanlış yolda
olduğum hissine kapıldım. Gerçi yol bariz bir şekilde devam ediyordu ama “bir
yerlerde patika girişi vardı da kaçırdım mı acaba” diyerek en son sarı bayrağa
kadar geri döndüm. O an 350 m. kadar döndüğümü hesapladım ama yarış sonrası
diğer arkadaşların mesafe kayıtlarıyla karşılaştırınca toplam dönüş-geri dönüş
mesafesi 500 m. kadar olmuş.
Ocak 40k koşusundan. O zaman ayakkabıyı kurtarabilmiştim |
Kendimi iyi hissetme durumu yaklaşık 30. km.ye kadar devam
etti. 30 km.yi geçip de sola döndüğümde bir duvarla karşılaşmak moral olarak ilk
şoku yaşattı. En büyük zaafım olan yokuşlardaki zorlanmayla birlikte ortalama
hızım oldukça düştü. Yokuşlar ardı ardına geliyordu. Aradaki düzlükler veya
kısa inişler nefesimi toparlamaya izin vermiyordu. Üstelik zemin de, koşmak bir
yana yürümeği bile eziyet haline getirmişti. Kimi yerlerde çamurlar ayakkabıda
birikiyor, ayakkabıyı inanılmaz ağırlaştırıyordu. Bazı yerlerde de ayakkabı
çamura yapışıp adım atmayı inanılmaz zorlaştırıyordu. Öyle ki, bir su
birikintisinden geçerken, sert olmasını umut ettiğim bir çamur kümesine basıp
adımımı attığımda ayakkabıyı kaptırıverdim. Tek ayak sekerek geri dönüp
ayakkabıyı çıkarmaya çalışırken, tek ayaktan aldığım güç yeterli olmadı ve
diğer ayağımı da çamurların ve suların içine basmak zorunda kaldım. Çaresiz, bu
şekilde ayakkabıyı tekrar giydim. Biraz ilerideki avcı amcanın yanından
geçerken amca bana “kuru yer varken niye çamurlara bastın?” diye alaycı bir
soru yöneltince bir ayakkabıyı bıraktığım yere baktım bir de avcının suratına;
diyecek bir şey bulamadım.
Ocak koşusundan bir foto daha |
Orman içinde bu meyvelerden bolca var |
40. km’ye kadar bu şekilde devam ettim. Saate baktığımda 4:45
civarı bir sürede gelmiştim buraya. Hala 6 saat civarında bitirebileceğimi
düşünüyordum. Bundan sonra dik patika inişinin ardından, hafif ama uzun
çıkışlarla, tatlı inişlerle karışık, yaklaşık 4 km. daha devam ettim. Nefesim
oldukça zorluyordu; bu yüzden düzlüklerin de bir kısmını yürüyerek geçmek
zorunda kaldım. 50k. mesafeye yaklaştığımda, geçen koşudan
hatırladığım başlangıç yerine giden yola hala ulaşamamış olduğumu fark ettim. Saatin GPS
izine baktığımda başlangıç/bitiş noktasına ulaşmak için 50 km.nin üzerine yaklaşık 2km. kadar daha
gidecekmişim gibi görünüyordu. Böylece, bitişe ulaşma süremin 6 saatin bir
hayli üstüne çıkacağı da belli oldu. Bitişe vardığımda tükenmemiş ve güçlü olmayı
umuyordum koşunun başlangıcında. Bitişe 6:40 sürede geldim. Toplam mesafe de
53,5 km. oldu; benim koşu kariyerimin(!) en uzun 4. koşusu oldu. Tahminimden
fazla yorulmuş ama yine de tükenmemiş vaziyetteydim.
Yükselti grafiği |
Bu koşuda Bakiye Duran, diğer gönüllü arkadaşın işi olması
sebebiyle, orman içi etaplarda tek başınaydı. Parkurda 2 adet (3 de olabilir,
yedek suyum olduğu için dikkat etmeyip bir yerdekini atlamış olabilirim) su
istasyonu vardı. Parkur iyi bir şekilde işaretlenmişti. Bakiye Abla’nın
özverisi gerçekten takdire değer. Diğer gönüllüler ise, koşu öncesi kayıt
almanın dışında, bitiş noktasında öyle müthiş bir sofra hazırlamışlardı ki
yarışın bütün yorgunluğunu attık neredeyse. Kahve, semaverden çay, üstü
yağlanmış taze kızartılmış sıcak ekmek, peynir, domates, bisküviler, kakaolu
fındık kreması… hepsi müthişti ve koşunun üstüne çok iyi geldi. Onların da
hepsine yürekten teşekkür ediyorum.
Koşuyla ilgili güzel bir rapor ve fotolar Aykut'un (izninle) bu yazısında.
Artık Mart’taki gece koşusunu beklemeye
başlıyoruz.
Hem performans icin hem de bu harika ilk rapor icin tebrikler.
YanıtlaSilIznik ve baska ultralar icin kesinlikle son derece faydali bir antrenmandi. Bu arada 6 saat hedefin bence pek de yanlis degilmis. 3.5km fazlalik yaklasik 25dk demek. Geri kalan 15dk da zeminin tahmin edilenden cok daha agir olmasindan kaynaklanmis demek pek abartili olmaz.
Teşekkürler Aykut. Çevremde ilham alacağım kimseler olması çok sevindirici.
Sil